Suyun İçinde Yaşamak: Farkındalık Eksikliği

At gözlüğü

Hepimiz günlük hayatın karmaşası içinde sık sık çevremizdeki çoğu şeyleri sorgulamadan kabul etme eğiliminde oluruz. Bize dayatılan alışkanlıklar, hunçlarda yıllarca saklanan gelenekler ve çeyizlik rutinlerimiz.. Zamanla bize o kadar doğal gelir ki, bu şeyleri sorgulamaya ya da fark etmeye gerek duymayız. 

Bu, her birimizin suyun içinde yaşayan balıklar gibi davrandığı anlamına gelir. Suyun dışına çıkmadığın sürece her şey normal.

Günlük yaşamımızda pek çok örnek bulunabilir. Mesela, teknolojiye olan bağımlılığımızı düşünelim. Akıllı telefonlar, sosyal medya platformları, ve diğer cihazlar hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelmedi mi? Her gün bu cihazlarla yatıp kalkarız ve çoğu zaman ne kadar vaktimizi aldığını veya nasıl etkilediğini düşünmeyiz. 

-Tuvalette, uykudan önce, 5 dakika izleyeyim hemen dersin başına geçiyorum...

Aslında bir bakıma teknolojiyi sorgulamadan kabul eder durumda değil miyiz. Kısaca Tekno-bitkisel hayat değil mi bu yaşadığımız..

Aynı şekilde, geleneklerimiz ve inançlarımız da sorgulamadan kabul edilen şeyler arasında değil mi. Ailemizden veya toplumumuzdan gelen bu inançları sorgulamadan benimseriz ve farkında olmadan bu inançların bizi nasıl yönlendirdiğini göz ardı ederiz. Bu eksiklik, zaman zaman başkalarına karşı önyargılı veya dar görüşlü olmamıza yol açabilir.

Sonuç olarak, yaşamın karmaşasında bazen farkındalık eksikliği yaşarız ve çevremizdeki şeyleri sorgulamadan kabul ederiz. Ancak bu durumu fark etmek ve daha dikkatli bir şekilde yaşamak için çaba sarf etmek, gerçekleri daha iyi anlamamıza ve dünyamızın daha derin katmanlarına inmemize yardımcı olabilir. 

Yani, belki de balıklar gibi suyun içinde yaşamaktansa, bazen suyun üstüne çıkmak ve etrafımızı gerçekten görmek daha iyi olabilir.